OSMANLI OCAKLARI’NIN MİSYONU VE VİZYONU:
OSMANLI OCAKLARI; ‘’Adalet, hoşgörü, barış ve kardeşlik duygusu taşıyan nizam ı aleme Osmanlı torunlarına selam ola…
Bu kutlu görevin bilinci ve hassasiyeti içerisindeyiz. Hiç kimseyi ötekileştirmeden, hakir görmeden, din, dil, ırk ayrımını yapmadan, nerede Allah’ın yarattığı bir can varsa o canla beraber, varlık haklarını, kendi kültürünü, kendi yaşayış şeklinin özünü benimseyip, severek aşk ile izleyerek, onun da yaratılmışlar bahçesindeki güzelliğini görerek kıymetini bilip, varlık sebebini hissedip,
Yaratılanı sevmek, yaratandan bilerek,
Yaratanı bilmek, yarda kaybolmak, aşka düşmek, aşkta kaybolmak, bir edep ve bir ahlak üzere yaşamak, ihlas ile kültür ile ve hayâ ile kuşanmak, yaşamak ve yaşatmak amaçlı kurulmuş Osmanlı Ocakları’nda hizmet etmenin onurunu mutluluğunu yaşıyoruz.
Yeryüzü Osmanlı varlığından koptuğu andan itibaren insanlar zulüm görmekte, insanlar birbirlerini öldürmekte, insanlar aç, susuz sefalet içerisinde yaşamaktadırlar.
Ülkemizde ve dünyada gözle görülen, elle tutulan bir Osmanlı ruhu boşluğu vardır.
onu taklit eden büyük devletlerin, adalet ve hoşgörü konusunda, sınıfta kaldığını görüyoruz. Osmanlıyı taklit edebilecek bir gücün, adil düzen ve hoşgörü ilkelerini benimsemesi gerekir.
Önce ülkemizde Osmanlı ruhu hakkıyla var olmalı, daha sonra bütün dünyaya kardeşlik adına, birlik ve beraberlik ruhu içerisinde, kavgasız, silahsız, savaşsız yaşayabilmek adına, insanların rahat bir hayat sürebilmesi, sosyal ekonomik ferahlık adına, zalime dur, mazluma hizmet adına zorunlu bir hale geldiği görülmüş, Kadir Canpolat’ın öncülüğünde Osmanlı Ocakları 2005 tarihinde kurulduğu bilinmesi gerekiyor…
Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz, Selçuklu ve Osmanlı devletleri gibi ilelebet payidar olacaktır. Devletimizin yasaları ve kanunları içerisinde insanlarımızın temel eşit hak ve hürriyetleri gözetilmelidir. Bununla beraber ortaya çıkan bir ”Osmanlı ruhu” göz ardı edilmemelidir. Bizde toplumda cereyan eden Osmanlı medeniyetini yaşamak için Osmanlı Ocakları’nda; bu acılara son verilmesi adına, hüzünlere sevinci, umutsuzluklara umut ekleyeceğiz. Türklere Kürtleri; Kürtlere Türkleri benimsetip ülkeye sulhu aşılayacağız. Alevi, Sünni kavgalarını bitirmek için elimizden gelen katkıyı sunup bu anlamda çeşitli konferanslar, çalıştalar organize edip, meselenin özünde, Sünnilikte veya Alevilikle değil: İslam’da buluşacağız.
Solcu ve sağcı kardeşlerimizi tıpkı Türk ve Kürt kökenli kardeşlerimiz gibi ayrımcılık yapmadan Osmanlı Ocakları çatısı altında, Osmanlı ruhuyla, hoşgörüyle buluşturacağız. Ülkemizde yaşayan tüm halkların sorunlarını çözecek projeler üretecek, kamu yararlı niteliğindeki tüm projelere destek olacağız.
Söylediğimiz gibi, biz biriz ve beraberiz… Beraber yürüyeceğiz bu dikenli yollarda
Milletin iradesine karşı gelen tüm bölücü terör örgütlerine dışında, kapımız herkese açık olacaktır.
Bilindiği üzere Dünyamızda ve Ülkemiz sınırlarında son zamanlarda siyaset, insan bedenleri kan, gözyaşı ve zulüm üzerine kurulu bir düzen ile devam ediyor. Son Osmanlı varlığından sonra Osmanlı toprakları kan ağlıyor. Doğu Türkistan’da yaşanan feryatları işitiyor, Mısır’da zalimliği görüyor, Filistin’de bitmeyen bir katliamı göz göre göre seyrediyoruz. Gözü yaşlı çocuklar açlıkla boğuşurken bir de annesiz, babasız kalıyor. Osmanlıdaki gibi İnsanlar birbirlerini korumak kollamak sahip çıkmak yerine, şimdi yaşanan bu insanlık dramına seyirci kalınılıyor.
Demek ki Osmanlı ruhu ilk önce kendi öz yurdunda doğduğu yerde var olup, barış ve refah ortamını sağladıktan sonra, tüm Osmanlı topraklarında yeniden dirilerek yayılması gerekiyor. Osmanlının hoşgörüsüyle tüm ırk ve inançlar, eşit şartlar altında gözden geçirilerek yenilen haklarının iadesi gerekiyor.
Bizim için Karabağ Sorunu da bir, Kıbrıs Sorunu da bir olması gerekiyor. Dünyaya vurulan en büyük Osmanlı mührü, yeniden ruhunu şerh etmesi gerekiyor.
Daha sonra toplum içerisinde her neferin, bireyin, kalbi kırılmışların, mağdur edilmişlerin, kimsesizlerin, garibanların, siyasi ve kültürel görüşlerinden dolayı itilmişlerin, sağcı, solcu demeden kalplerinin kazanılması gerekiyor.
Yenilen hakların iadesi ve yapılan bu zulümlerin önüne geçilmesi gerekiyor.
Ecdadımızdan bizlere miras kalan eserlerin korunması ve onarımı konusunda Hassas olmamız gerekiyor. Farklı etnik grupların kendi kültürleriyle alakalı hususları, onlara kazandırması, hangi haksızlıklara uğradıysalar onların tespit edilerek giderilmesi gerekiyor.
Ata Koruma Kanunu’nda eşitlik felsefesi ele alındığında, Atatürk’ümüz hangi kanunla koruma altında ise, Fatih Sultan Mehmet Han, Yavuz Sultan Selim Han, Osman Bey gibi Cumhurbaşkanlığı makamında oturan her kim varsa onunda hakları ve saygınlığı ata koruma kanununda yer alınması gerekiyor.
Bu milletin kültürüyle özdeşleşmiş Osmanlı ruhuyla alay edilircesine yapılan sinema dizilerin filmlerin, insanımızın kültür haklarını korumak için gözden geçirilmesi gerekiyor.
Osmanlı’ca seçmeli dersler, Osmanlı’daki temel aile düzeni gibi Osmanlı yaşantısını ders haline getirecek ders müfredatına girmesi gerekiyor.
İnsanların rahatça fikirlerini söyleyebileceği bir düzen, haklarını gerçek manada arayabileceği Anayasa, ülkemizi bu tıkanmış sistemden kurtaracak Osmanlı sistemi yani; Tam Başkanlık sistemine geçmemiz gerekiyor.
Geçmişimizden gelen milli ve manevi değerlerimize sahip çıkarak Nizam-ı mülk, Akşemsettin gibi zat-ı muhteremlerin ilim yuvası medreseler, camiler, cemler kurulması gerekiyor.
Devletimizin kontrolü altında Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus gibi engin, açık görüşlü, bütünleyici, birleştirici düşünce adamlarının yetiştirilmesi gerekiyor.
Yaşlı, genç, kadın, erkek gözetmeden Osmanlı medeniyetinin her alana ve her yaşa hitap ettiği anlatılması gerekiyor.
Osmanlı Devleti ile ilgili, aslı ve astarı olmayan yalan yanlış belgelere ve tarihçilere dayandırılan bilgilerin düzeltilmesi gerekiyor.
Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i dokuz yüzyıl elli yıl boyunca önce Selçuklu, sonra Osmanlı, şimdi de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak kaderde ve kederde, sevinçte ve tasada tarih boyu aynı çizgide yaşamış ve Osmanlı Ocakları çatısı altında bir siyasi eylem ile toplanıp bir araya gelinmesinin devamı ve genişletilmesi gerekiyor.
Tarih boyu hep böyle gerçek değerler üzerine müteveccih yaşayan bir millet, Ahlak, edep, hoşgörü ve ihlâsla aradığını bulmuş dahi hoşgörü ve izzetle ikramı bulmuş, bunlar da büyüme imkânları bulmuş, bunlarla edebiyat mülahazasını keşfedebilmiş, bunlarla dünya ve uhva muhaveresini kurabilmiş ve bu çerçevede kan dökmeden sorunları bertaraf etmiş bir Osmanlı medeniyetinin dünya düzenine kazandırılması gerekiyor.
Bizler de atalarımızın izinde, Osmanlı bilinci, fikir ve yapısı ile günümüzü de ele alarak gerçek kemale ermek için onlar gibi edep ve hoşgörü ile kutlu değerlerimizi kaldığı yerden, en eski tarihten içselleştirerek günümüze gelmiş bu kutlu ruhu yaşamak, yaşatmak ve kaybetmemek gerekiyor.
Bu manada Osmanlı Ocakları’nı büyüterek kutsallarımızı, çözülen gençliğe yeniden kazandırmamız gerekiyor.
Biz hiç kimseden emir ve talimat almıyoruz, bizim referansımız Osmanlı medeniyetidir.
Bizim Osmanlı Ocakları çiçeğimiz, hiçbir partinin bahçesinde yetişen çiçek değildir.
Siyaset üstü bir medeniyet çiçeğidir.
Dünyaya mührünü vurmuş büyük bir bahçede yetişmiş hoşgörü çiçeğidir, İhlas çiçeğidir, adalet çiçeğidir, sanat çiçeğidir, barış çiçeğidir, edebiyat çiçeğidir, özgürlük çiçeğidir, hukuk çiçeğidir, ahlak ve kültür çiçeğidir…
Bu medeniyeti yeniden yaşayan ve yaşatmaya çalışan dünya sınırları içinde bir lider vardır.
Osmanlı Ocakları gibi özgürlükçü, kültür faaliyeti gösteren tüm sivil toplum kuruluşları olgunluğunu bu lidere borçludur.
Geçmiş zamanlarda Osmanlı adında dahi bir dernek veya kurum olamamıştı, birisi var ki onun reformları sayesinde olgunlaşan sivil toplum kurumları, varlıklarını, kültür haklarını yaşayıp ve yaşatmayı ona borçludur.
Bu lider yapay ve paralel bir lider değildir.
Bu lider halkın bizzati oylarıyla seçilmiş, istenmiş ve milletinin şuuruyla yönetime gelmiş ve milletine hizmetkâr olmuş bir liderdir.
Bu liderli ki milletine karşı, gaflete ve delalete düşmeden, çeyrek asır boyunca milletine hizmet eden, zoru görünce direnen, halkına asla ihanet etmeden hizmete eden,
Gecesini, gündüzüne katan, milleti ve devleti için kefen giymiş bir liderdir.
Birileri bırakıp gitse de, onu yalnız bıraksa da, son damla kanımıza kadar bırakıp kaçmayarak mücadele edecek neferler topluluğu olmamız gerekiyor.
15 Temmuz darbe girişimi sırasında dirayetli duruşu ve liderlik vasfıyla milletimize örnek olan, Türkiye cumhuriyeti devletinin seçilmiş birinci başkanı sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğini ve Türkiye davasını benimseyip sonuna kadar desteklememiz gerekiyor.’’