ESERİ HAZIRLAMAYA TEŞVİK EDEN SEYFULLAH HACIMÜFTÜOĞLU’NA; TAKDİM YAZARAK BİZİ ŞEREFLENDİREN CUMHURBAŞKANIMIZ RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A; İÇİŞLERİ BAKANIMIZ EFGAN ALA BEYE; ESERİN ÇIKMASI İÇİN ADIM ADIM ÇALIŞMALARIMI TAKİP EDEN SELİM ÇAPAR BEYE; TÜRK İDARİ ARAŞTIRMALARI VAKFINA VE FİNANSÖR OLAN THY’NA TEŞEKKÜRLERİMİ ARZ EDİYORUM.
Yeni Zelanda’lı bir devlet adamı, İçişleri Bakanlığı için “mülkî idâredeki bölümlerin anası = the mother of all departments” vasıflandırmasını yapmıştır. Gerçekten de öyledir. Zaten günümüzde İçişleri Bakanlığının mülkî idâre arasındaki yerini ve önemini kimse tartışamaz. Ancak bakanlık şeklindeki teşkîlâtlanma, insanlık tarihi açısından yeni sayılabilir. Bu demek değildir ki, devlet mekanizması içinde içişleri bakanlığının fonksiyonlarını ifa eden kurumlar, mülkî idâre tarihinde mevcut olmamıştır. Tarih boyu farklı devletlerde ve muhtelif idâre şekillerinde bu makâmın karşılığı bulunmuştur. Fakat bakanlık şeklindeki teşkîlâtlanma yenidir ve farklı ülkelerde muhtelif şekillerde kendini göstermiştir. Bazı ülkelerde Ülke Güvenliği Sekreterliği (The Department of the Home Land Security) adı altında (Amerika gibi), bazı devletlerde Adâlet Bakanlığı (Ministry of Justice) çatısı altında (yine Amerika’da ve Filipinlerde olduğu gibi) ve çoğu ülkelerde de doğrudan İçişleri Bakanlığı (Interior Ministery yahut Ministery of Internal Affairs) adıyla vücut bulmuştur. Adâlet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığının aynı çatı altında birleştirildiği (Ministry of Interior and Justice) devletler de bulunmaktadır (Hollanda kısmen böyledir). Osmanlı Devletinde ise, II. Mahmud ile bakanlık teşkîlâtı Batı’dan taklit edilmeye başlanınca, Umûr-ı Mülkiye Nezâreti ve Dâhiliye Nezâreti ünvanları kullanılmıştır. Cumhuiyet döneminde bu tabir, evvela Dâhiliye Vekâleti ve sonra da İçişleri Bakanlığına çevrilmiştir.
İçişleri Bakanlığının teşkîlâtlanma şekli ve ismi kadar, kuruluş zamanları ve tarihleri de, devletlere göre farklılık arzetmektedir. Ancak bakanlık tarzındaki teşkîlâtlanma XVIII. yüzyılın sonuna doğru başlamıştır. Çoğunlukla farklı devletlerdeki bakanlık teşkîlâtları, XIX. yüzyılın içinde gerçekleşmiştir. Birleşik Krallıkta Home Office’in kuruluşu 27 Mart 1782’dedir; Rusya’da bu tarih 28 Mart 1802’dir; Almanya’da ise 1870’li yılları beklemek gerekmektedir.
Önemle ifade edelim ki, genç nesillerin önemli bir kısmı bilmese de, bizim tarihimiz her konuda olduğu gibi bu konuda da ilklerle ve imtiyâzlı idarî gelişmelerle doludur. Osmanlı Devleti, en uzun ömürlü Müslüman Türk devletidir ve Türkiye Cumhuriyetinin selefi olması hasebiyle Türk mülkî tarihi açısından birinci derecede önemi haizdir. Osmanlı Devletinin bu konudaki zenginliği üç sebepten ileri gelmektedir:
Birincisi, Emevi Devleti ve Abbasi Devleti zamanında şekillenen İslam mülkî idâresinin temel esaslarını, isim ve teşkîlâtlanma tarzı farklı da olsa taklid etmiş olmasıdır.
İkincisi ise, tarih boyu Hun, Göktürk ve elbetteki kendileri gibi Müslüman olan Selçuklu Devleti gibi büyük devletler kuran Türk mülkî idâresinin mirasçısı olmalarıdır.
Üçüncü bir zenginlik de, komplekse düşmeden Bizans yahut başka devletlerdeki iyi çalışan devlet mekanizmalarından istifade edebilme vizyonudur.
Vurgulamakta yarar görüyoruz ki, bizde İçişleri Bakanlığının tarihçesi, asla 1836 tarihi ile başlatılamaz. Farklı isimler altında da olsa, bütün Müslüman Türk devletlerinde ve özellikle de Osmanlı devletinde mülkî idârenin temelleri çok eski tarihlere uzanmaktadır. Şu anda Osmanlı Arşivinde bu mülkî idârelerle alakalı yüzbinlerce evrak bulunmaktadır. İşte bu eser, tarihimiz boyunca ve husûsan Osmanlı Devletindeki içişlerine dair kurum ve kuruluşları, temel kaynaklar ve arşiv belgeleri ışığında incelemek gayesiyle kaleme alınmıştır.
Kitâbımızda yer verdiğimiz bilgilerin bir kısmı elbetteki elde mevcut kaynaklarda ve hatta web sayfalarında dahi bulunabilir. Ancak bu kitâp mevcut bilgileri belgelendirme ve bilinmeyen husûsları ortaya çıkarma noktasında bir ilk sayılabilir.
Her meselede olduğu gibi, İçişleri Bakanlığının kuruluşu konusunda da, arşiv belgelerinin ortaya koyduğu gerçeklerden farklı şeyleri biliyoruz. Çünkü yıllardır eğitim müesseselerinde anlatılan bu teşkîlâta ait bilgilerin çoğu, sadece Batı hukûk tarihi yahut Tanzîmât sonrası tarihimiz açısından doğru olanı yansıtmaktadır. Bizim tarihimizdeki İçişleri teşkîlâtı, kaynaklarda 1836 tarihinde başlatılmaktadır. Hâlbuki İçişleri Bakanlığının tarihini bu tarih ile başlatmak tamamen yanlıştır. Zira İçişleri Bakanlığı (Umûr-ı Mülkiye Nezâreti), daha önceki benzeri kurumların devamıdır ve bu tarihden önce de bu tür müesseseler vardır. O kadar ki, Fâtih Sultân Mehmed’in Kânûnnâme-i Osmânîsinde, tam sadâret kethudâsı makâmını karşılamasa da, bazı fonksiyonlarını ifa eden kapucular kethudâsı diye geçen bu makâmın (kapucılar kethüdasının) protokoldeki yeri de belirlenmiştir:
5. Ve ağalardan yeniçeri ağası sâir ağaların büyüğüdür. Baş yeniçeri ağası, anın altına mîr-i alem, anın altına kapucıbaşı, anın altına mîrahûr, hâlâ mîrahûr Devlet-i Pâdişahîde iki olmuşdur. Mîrahûr-ı sânî altına çakırcıbaşı, anın altına çaşnigîrbaşı, anın altına sipâhi oğlanları ağası, altına silahdârlar ağası, altına sâir bölük ağaları, anların altına çavuşbaşı, anın altına kapucılar kethudâsı, anın altına cebecibaşı, anın altına helvacıbaşı ve anın altına topçubaşı oturur.
İşte bütün bu sebeplerle, İçişleri Bakanı ve Müsteşârı seviyesinde böyle bir kitâbın ve hatta daha kapsamlı bir çalışmanın yapılması husûsunda yeterli istek ve irâde mevcut idi. Ancak daha önceki teşebbüsler akim kalınca, kader-i ilahî bizi, İçişleri Müsteşârı Seyfullah Hacımüftüoğlu ile karşılaştırdı ve ilk buluşmamızda bu konu gündeme geldi. Hem rektörlük gibi ağır bir idarî yük ve hem de diğer ilmî araştırmalarımın ağırlığı beni yormasına rağmen, ben kıymetli Müsteşârımızı kıramadım ve İçişleri Bakanlığının Osmanlı Dönemi kısmını üstlendim. Umarım bu çalışma, genç mülkiyelilere ve araştırmacılara anahtarlık vazifesini yapar ve onlar da projeyi geliştirir ve hatalarımızı tashih ederler.
Bu arada ifade etmemiz gereken önemli ve sevindirici bir nokta daha vardır. Genç araştırmacılar, özellikle Osmanlı Dönemine ait her mesele hakkında yüksek lisans ve doktora tezleri hazırlamakta ve kıymetli tarihçiler bu konuda yeni yeni eserler kaleme almaktadırlar. Bunlardan önemli ölçüde biz de istifade ettik ve hatta bu araştırmalardan bazı başlıkları özetleyerek ve kaynak vererek kitabımıza aldık. Bunlar arasında özellikle Sinan Kuneralp’ın kaleme aldığı Son Dönem Osmanlı Erkan ve Ricali (1839 – 1922) Prosopografik Rehber adlı eser; Ali Sönmez Bey’in doktora tezi olarak hazırladığı Zabtiye Teşkîlâtının Kuruluşu ve Gelişimi ünvanlı araştırma; Muzaffer Doğan’ın Sadâret Kethüdalığı: (1730-1836) isimli eseri ve Sâlim Aydüz’ün Tophâne-i Âmire ve Top Döküm Teknolojisi isimli Türk Tarih Kurumu tarafından neşredilen kitabı, mutlaka zikredilmesi gereken kaynaklar arasında yer almaktadır. Bu eserlerden sonuncusu hariç maalesef geriye kalanları kütüphane raflarında basılmayı beklemektedir ve ümit ederiz ki, bir gün basılarak ilim âleminin istifadesine mutlaka sunulur.
Burada bir de teşekkür edilmesi gereken hayatî bazı yayınları daha hatırlatalım. Kıymetli Arşivci Seyit Ali Kahraman ve değerli yayıncı Nuri Akbayar tarafından yeniden düzenlenerek neşredilen Mehmed Süreyya’nın Sicill-i Osmânî adlı muhalled eseri, Tarih Vakfı tarafından bütün araştırmacıların hizmetine yeniden tanzim edilerek sunulmuştur. Yani bizim işimizi kolaylaştırmışlardır. Bu arada Osmanlı Arşivinin yayınladığı muhalled eserler de unutulmamalıdır ki, Osmanlı Arşiv Rehberi bunların başında gelmektedir.
Yukarıda açıklanan sebeplerle, kitâbı beş ana bölüme ayırdık:
Birinci Bölümde, konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Osmanlı Devletindeki mülkî idârenin anahatlarını özetledik. Elbetteki Dîvân-ı Hümâyûnu, buna katılan üyeleri, ve sadâret makâmını bilmeden 1836 yılına kadar İçişleri Bakanlığının fonksiyonlarını ifa eden Sadâret Kethudâlığı anlaşılamazdı. Şunu hatırlatalım ki, bu bölümde anlatılan Osmanlı mülkî idâresinin ana hatları, diğer bölümler için bir çeşit alfabe hükmündedir. Zira dîvân-ı hümâyûn, bostancıbaşı, nişancı, defterdâr, çavuşbaşı, sadâret ve benzeri kavramları bilmeden kitabımızın diğer bölümlerini anlamak ve takip etmek mümkün değildir.
İkinci Bölümde, kitâbın ana temelini oluşturan Dâhiliye Teşkîlâtının tarihî gelişimini anlattık. Osmanlı Devletinden önceki Müslüman devletlerde ve Selçuklular gibi Türk devletlerinde bu vazifeyi ifa eden hâciplik ve polis teşkîlâtı demek olan şihne kurumunu özetledik. Daha sonra Fâtih Kânûnnâmesinde yer almasından ta 1836 yılına kadar Osmanlı içişleri bakanlığı diyebileceğimiz Sadâret Kethudâlığı üzerinde durduk. Bunların tayinleri, ma’âşları, seçimlerinde riâyet edilen husûslar ve azilleri konusunda, kanaatimizce yeterli bilgi ve belge sunmaya gayret gösterdik. Bu konudaki araştırmalardan elimizden geldiği kadar istifade etmeye çalıştık.
Bu dönemde görev yapan sadâret kethudâlarının tamamının hayat hikâyesini bu kitaba almak mümkün idi. Ancak bu kitabın muhtevasını lüzumsuz yere arttıracağından, biz nümune olsun diye bazı sadâret kethudâlarının hayatlarını özetle vermeye çalıştık. Özellikle Nevşehirli İbrahim Paşa döneminden sonra, kethudâlar İrâde-i Seniyye ile tayin edildiğinden bu döneme ayrı bir önem verdik. 1836 yılına kadar uzanan bu süre içinde vazife yapmış sadâret kethudâlarının listelerini ve dipnotlar halinde çoğunluğunun hayat hikâyelerini ve şahsî vasıflarını eserimize dercetmeye çalıştık. Ulaştığımız en önemli netice, Hâriciye Nezâreti demek olan reisülküttâblık ile Dâhiliye Nezâretini karşılayan sadâret kethudâlığı konusunda, makama gelen şahsiyetlerin, ilmî ve idârî kabiliyet ve dirâyetleri ile tecrübeleri husûsunda atbaşı gitmeleridir. Yani Osmanlı Devleti sadâret kethudâlığı makamını temel görevler arasında kabul etmiş ve bu makama gelenlerin tamamının hayat hikâyeleri ve me’mûriyet safhalarını arşiv belgeleriyle tesbit eylemiştir.
Üçüncü Bölümde, Batıdaki idarî reformlardan etkilenerek onları taklide çalışan II. Mahmud döneminde başlayan hareketli ve istikrarsız İçişleri Bakanlığı teşkîlâtını, bütün yönleriyle ve belgelerle ortaya koymaya çalıştık. 1836 tarihinde Sadâret Kethudâlığı yerine kurulan ve bir tek bakanla (Pertev Paşa) devam edebilen kısa süreli Umûr-ı Mülkiye Nezâretinin kuruluşu ile alakalı fermân ve hükümler; 1837 yılında bu ismin Dâhiliye Nezâretine çevrilmesi, sonradan yine ilgası ve ikinci kuruluşla alakalı bilgiler ve belgeler; 1869 tarihinde Dâhiliye Nezâretinin tekrar iadesine ve kısa zaman sonra tekrar ilgasına dair gerçekler ve nihayet 1877 yılında yeniden kurulan Dâhiliye Nezâretinin Cumhuriyete kadar devam eden teşkîlâtına ait bilgi ve belgeleri ayrıntılarıyla inceledik.
Bu bölümde Dâhiliye Nezâretine tayin edilen bütün şahsiyetler hakkında bilgi verdik ve Osmanlı döneminde çıkarılan mecmû’aları ve gazeteleri mümkün mertebe tarayarak fotoğraflarını, birisi hariç, kitaba koymaya muvaffak olduk. En önemlisi de Dâhiliye Nezâreti ile alakalı Osmanlı Arşiv belgelerinin tasnifini ve kısa bilgilerini ihmal etmemeye çalıştık. Dâhiliye Nâzırlarının tamamının hayat hikâyesini kitabımıza aldık; ancak dâhiliye nâzırı demek olan sadâret müsteşârlarının hayatlarına da önemli ölçüde değindik.
Şunu itiraf edelim ki, Dâhiliye Müsteşârlarının tam bir listesini verdiğimiz söylenemez. Ancak Osmanlı Arşiv belgeleri arasında bulduğumuz kadarıyla kitaba almaya gayret gösterdik.
Dördüncü Bölümde ise, Osmanlı Devletinde Dâhiliye Nezâretine yardımcı olan yahut onun bazı fonksiyonlarını tarih boyunca ifa eden bazı idârî ve mülkî kuruluşları inceledik. Bunlar arasında ihtisâb teşkîlâtı demek olan belediyeleri; asırlarca İstanbul’un güvenliğinden sorumlu olan Yeniçeri Teşkîlâtı ve bunun yerini alan Makâm-ı Seraskerîyi; Emniyet Teşkîlâtının kısmen de olsa karşılığı olan Subaşılık, Asesbaşılık ve Çavuşbaşılık gibi teşkîlâtları ve bunların Tanzîmât sonrası yeni şekilleri olan De’âvî Nezâreti, Tophâne Müşîriyeti ve Nezâreti, Zabtiye Müşîriyeti ve Nezâreti hakkında doyurucu bilgiler vermeye çalıştık ve kuruluş belgelerini açıkladık.
Burada zikretmemiz gereken bir nokta da şudur: Polis teşkilâtının bu adla kuruluş ve ilk nizâmnâmesinin hazırlanış tarihi 1845 olduğunda şüphe yoktur. Ancak aynı şey Jandarmanın bilinen kuruluş tarihi için geçerli değildir. Bu zamana kadar Jandarma Teşkilâtının kuruluşu 1869 yılına bilinmekte ve asâkir-i zabtiye ilk jandarma olarak değerlendirilmektedir. Bize göre Jandarma Teşkilâtının aynı isimle kuruluşu Sadrazam Said Paşa zamanına yani 1880 yılında ilk Nizâmnâmenin hazırlanışı ve ilk Jandarma Umum Kumandanının tayin edilişi zamanına rastlar. Sadrazam Said Paşa’nın Jandarma adıyla kolluk kuvveti kurulması emri ise, 1979 yılına rastlamaktadır. Ancak asâkir-i zabtiye terimini jandarma olarak yorumlarsanız, 1869 yılı da doğrulanmış olur.
Beşinci ve son bölümde ise, Osmanlı Devletinde ve özellikle de Tanzîmât sonrası vücuda getirilen Dâhiliye mevzuatının temel düzenlemelerini kitâbımıza almaya karar verdik. Ayrıca Zabtiye ve Asâkir-i Zabtiye, Polis ve Jandarma ile alakalı nizâmnâme ve talimâtları da yayına hazırladık. Bunların bazıları yayınlanmaya çalışılmış ise de, bazan yarıya yakını ilmî hatalarla dolu olduğunu esefle müşâhede eyledik. Bu kitabın aynı zamanda kısa da olsa bir Jandarma ve Polis teşkilâtları tarihi olması bizi sevindirmiştir.
Prof. Dr. Ahmed Akgunduz