Osmanlı Ocakları Kilisede din yöneticisine orkide çiceği verdi.
Osmanlı Ocakları dünyaya hoşgörü ve merhametle bakmaktadır. Nitekim gerçek Osmanlı medeniyeti böyle idi. Din, dil, ırk, mezhep ayrımcılığı yapmadan, hiç kimseyi hakir görmeden, “yaratılanı sevmek, Yaradandan ötürü” bilinciyle hareket etmekteydi.
Allah’ın yaratmış olduğu bir çiçeğe, farklı açılardan baktığımızda, onda Allah’ın varlığının ve birliğinin delillerinden kabul edilebilecek bir portre, bir resim görebiliyor muyuz? Orkide çiçeğinden bahsediyoruz. Anne kuş kanatlarını açmış, yavrularına merhamet göstermekte. Evet bu bir canlı çiçek ve bu çiçeğin içerisinde Yaradanın hikmetiyle bir resim gözükmekte.
Yeter ki farklı açılardan bakabilelim. Canlı çiçeğe baktığımızda, içinde gerçekten bir kuş resmini görebilelim, bunu benzetme yelim, bu gerçekten bir kuş resmi olsun. Yeter ki bunu bilelim, bu bilince erelim.
“An dolsun ki biz, cinlerin ve insanların çoğunu cehennem için yarattık: Onların kalpleri vardır: düşünmezler onunla: Gözleri vardır, görmezler o gözlerle: Kulakları vardır, duymazlar o kulaklarla. Onlar dört ayaklı hayvanlara benzerler, hatta daha da sapıktır onlar. Onlardır gaflette kalanların ta kendileri. (Araf Süresi/179. Ayet)
Biz de toplumda itibar gören imamlar, hocalar, öğretmenler, alimler, rahipler, bütün bilgeler ve erenlere, bu açıdan bakarak çeşitli ziyaretler gerçekleştiriyoruz. Yer yüzünün kelime-i tevhidini, her ortamda ve her bilge yanında dile getiriyoruz: La ilahe illallah Muhammed-en Resulullah.